15 Ağustos 2011 Pazartesi

Cennet ve Cehennem' Kimler Gidecek?


Hello canlar,
Allah’ın izniyle yurt dışında çıkacam da antrenman yapıyorum hehe. Kısa bir yazı önceden söyleyeyim hani okumazsınız falan, bu yazıda kimlerin cehenneme kimlerin cennete gideceğinden bahsedeceğim.

Yalnız önce söylemek istediğim bir şey var. Anladım hadi yazı konusunda çok iyi değilim akıcı yazılar yazamıyorum ansiklopedik bilgi veriyorum da ben burada birçok  ilahiyatçının dahi anlatmadığı şeyleri anlatıyorum. Söylemedikleri bilgileri söylüyorum. Ve biliyorsunuz ki mücadelemizdeki en büyük sıkıntımız İslam’ın şu ana kadar yanlış öğretilmesi. Gösteriş ve görselliğe dayanan zorba bir dinmiş gibi akıllara yerleştirilmesi. Bunun için önce İslam’ı iyi öğrenmemiz gerek ki silahımız hazır olsun. Şeytan bizleri saptırmakta zorlansın, saptıramasın. Ama siz yazıyı uzun diye okumuyorsunuz. La daha Kur’an’ın ilk kelimesi “Ikra!” yani oku, öğren, sorgula demek. Sen mücadele edecem deyip sonra üşengeçlikten iki kelimeyi okumuyorsun. Üzgünüm ama bu sığır ve ötesilikten başka bir şey değildir.

Konuya gelirsek. Kur’an’da birçok yerde görürüz uyarılıp da buna rağmen Allah’la alay edenleri ve Allah’ın onlara “Gün geldiğinde ‘Hadi girin cehennemin kapılarından içeri’ deriz.” ve “Onlar için ne kötü bir azap vardır.” gibi cümleleri. Allah’a inanlar için ise “Gün geldiğinde melekler onlara ‘Selam olsun size sabredenler! Ne güzel yurttur burası’ derler.” ve “İnanlar için ne iyi bir yurt vardır.”  gibi  cümleler de sık sık geçer. Ama hepimiz biliyoruz ki hiçbirimiz öyle melaike değiliz, illa ki dedikodumuz küfrümüz kötülüğümüz var. O zaman cehenneme mi gideceğiz cennete mi, cehenneme gitsek çıkabilecek miyiz gibisinden sorular oluşuyor kafamızda.

Bunun cevabı da tabii ki yine Kur’an’da var:
28.     Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bayrağını çekerler: "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk." İş hiç de öyle değil. Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir.  

29.            Hadi, girin cehennem kapılarından; sürekli kalacaksınız orada. Gerçekten kötü yermiş kibre sapanların barınağı.” Nahl Suresi

“İnkâr edenlere de cehennem ateşi var. Ne haklarında hüküm verilir ki ölsünler ne de azapları hafifletilir. İşte böyle cezalandırırız tüm nankörleri biz.” Fatir, 36

“Allah, Kitap'ta size şunu da indirmiştir: Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız.Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” Nisa, 140

“71      İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldi ama inkârcılar hakkında azap hükmü hak oldu."                

72        Şöyle denilir: "Girin cehennemin kapılarından! Orada uzun süre kalacaksınız. Büyüklük taslayanların barınağı ne de kötüymüş!"” Zümer Suresi

Cehennemde kimlerin sonsuz kalacağını anladık mı? Elbet günahlarımıza göre cennet ya da cehenneme sevk edileceğiz. Bunu da şu ayetlerden anlıyoruz:
 102.  Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.   

 103.    Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, uzun süre cehennemde kalanlar olacaklardır.” Muminun Suresi

Sevabımız daha az çıkarsa biz de cehenneme gidebiliriz. Ancak yukarıda Nisa Suresi 140. ayetten ve diğer ayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere Allah’a iman etmeyenler orada sonsuza kadar kalacaklardır. Cennete girmenin şartı imandır. Kur’an’da arayın tarayın onlarca kez görürsünüz peşpeşe “iman edenler ise güzel yutlarda kalaonlarca kez görürsünüz peşpeşe “iman edenler ise güzel yutlarda kalacaklardır” benzeri ayetleri. Yani eğer iman ediyorsanız cehenneme girseniz de cezanızı çektikten sonra çıkarılacaksınız. Çıkarılacağız yani inşallah.

Şimdi bütün bunları muhtemelen bir çoğunuz biliyordunuz. Fakat çoğu kişinin atladığı önemli bir detay var:
Hep sorarlar ya bazı bilim adamları için falan Hristiyansa cennete gidecek mi? diye. İşte atlanılan çok önemli detay bu.

Kur’an’da cennete Müslümanların gireceği yazmıyor ki! Müminlerin yani iman edenlerin gireceği yazıyor. İmanın 6 şartını hatırlayan var mı?
-Allah’a inanmak
-Meleklere inanmak (Azrail, Cebrail, İsrafil, Mikail)
-Kitaplara inanmak (Tevrat, İncil, Zebur, Kur’an)
-Peygamberlere inanmak (Hz.Muhammed dahil)
-Ahiret Günü’ne inanmak
-Kaza, Kader ile iyilik ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak
Bu 6 şartı doğrulayan kişiler cenneti hakediyorlar. Bakın Müslümanlıkla ilgili en ufak bir şart yok. Amma ve lakin; dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var. Efenim ben Hristiyanım veya Yahudiyim, Allah’a inanıyorum cennete gidecem. Dur bakalım orda genç. Hristiyanlığın ve Yahudiliğin en büyük sıkıntısı ama en küçük detayı: Hz. Muhammed’in peygamber olduğuna inanmamak. Diğer tüm peygamberlere inansalar da, Hz.Muhammed’e inanmadıkları için sadece 4 şartı gerçekleşmiş sayılıyor (çünkü Kur’an da devredışı kalmış oluyor otomatikman) ve iman etmedikleri için cennet vaadedilmiyor.
Çakozlavakya? Yes, got it. Ov yee
Bay bay, si yu leytır. Luuk good tu yorself

14 Ağustos 2011 Pazar

Cin Çarpması, Cinin Musallat Olması ve Hipnoz

Merıba,
Uzun süre yazamadım kusura bakmayın. Gerçi pek bakacak gibi de durmuyorsunuz kaç gündür giren yok siteye ama hehe.

Neyse, fazla uzatmadan beklediğiniz konuyu yazmaya başlayayım. Bu konu cin çarpması, cinin musallat olması ve hipnoz hakkında.

Daha önce de söylediğim gibi, ben bir hipnotistim. Param yetmediği için lisansımı alamadım ama profesyonel derece (master degree hehe) olmasa da hipnoz kayıtlarım başarılı olmuş durumda.

Şimdi efenim öncelikle cinden başlayalım konumuza. Cin nedir? Cin ne değildir?
Cin, nardan yaratılan (hayır lan meyve olarak nar değil dumansız ateş anlamında), iradesi olan hızlı ve güçlü bir canlıdır. Cin insandan daha zeki ve daha üstün değildir. Ayrıca cinlerin çoğu kibirli varlıklardır. Cinlerin de iman edenleri vardır. Cinler evlenirler, ibadetlerini yaparlar, onların da ihtiyaçları vardır ve soylarını devam ettirirler.

Daha önce de anlattığım gibi, İblis cinlerden biridir. Yaratılış anında kibrinden dolayı insanın üstünlüğünü kabul etmemiş ve Allah’a isyan etmiştir. Sonra bu isyanından dolayı pişman olmuş ancak nasılsa cehenneme kesin gidecek diye günahlarının devamını getirmiştir. Allah’a insanları yolundan saptıracağı yönünde yemin etmiştir. Sonra da kendi ırkından yani cinlerden kendine dostlar edinmiştir ve onları da saptırmıştır. Hâlâ daha cinleri kendi tarafına katmaktadır. Böylece insanları kendilerinden küçük düşürecek hareketler yapmaktadırlar ve kendilerini üstün görmektedirler. İblis insanları kandırdığı gibi cinleri de süslü yalan vaatlerle kandırır. Ancak hepsinin sonu cehennem olacaktır.

Sonuç olarak, cinler insanları saptırmaya çalışmaktadır. Bunun için çeşitli vesveseler vermektedirler. En basit şeyde bile insanı yoldan çıkarmaya çalışırlar.

Ancak dedik ya, insan cinden üstündür. Cinlerin gücünden ve şerrinden korumak için ise Allah yanımızda koruyucu meleklerini görevlendirmiştir. Bu konuyla ilgili daha sonra inşallah yazacağım.

Ha bu arada, yazılarıma bakıp “üff çok uzun okuyamam” diyip ilgilenmeyen olursa lütfen şu an İlluminati’yle ilgili bütün bildiklerini unutsun ve en yakın köydeki sürüye katılsın.

Ulan Sığır Sığırrson, ulan tembel herif sen daha yazı okumaya üşeniyosun mücadeleyi nasıl yapacaksın? Klavyeden “hadi beyler eylemlere başlayalım şurda toplanalım burayı basalım” yazmak kolay di mi? Sizin de ekşici sığırlardan ve dinci yobazlardan farkınız yok. Sadece sözde kalıyosunuz çünkü, icraat yok. Sonra ağlarsınız “3. kere tek başlarına iktidar oldular vaatlerini ne zaman icraata çevirdiler ühü ühü” diye. Ulan Batman: The Dark Dingil sen sanki klavyeden yazdığını uyguluyor musun? Facebook’ta profil fotoğrafını Atatürk yaparsın Türk Bayrağı yaparsın ama sonra durumuna “bu hafta yemekteyiz çok acayip olacak” yazarsın. Çünkü hiç ipinde değildir senin şehit mi düşmüş, ülke mi elden gidiyormuş. Kalpsiz sığırlar sizi.

Özür diliyorum konu dağıldı ama bunu yazmazsam olmazdı. Neyse çok uzatmadan devam edelim konuya.

İnsan cinden üstündür ve bunun için de cin iman eden bir insana vesveseden başka zarar veremez. En büyük silahı vesvesedir cinin.

İşte bu yüzden cin çarpması diye bir şey olamaz. Cinler zaten bizim boyutumuzda olmadığından bizi çarpamaz bize fiziksel zarar veremezler. Eğer içinizde Allah inancı varsa size vesveseden öte bir şey yapamazlar.

Eğer Allah inancınız yoksa diye mi soruyorsunuz?
İşte o zaman zihninizi karıştırırlar. Sizi delirmeye kadar götürebilirler. Çeşitli illuzyonlar yaparlar. Eğer güçlü biriyseniz yani zenginseniz ve adamlarınız varsa sizin aklınızı karıştırır kötü şeyler yaptırırlar. Kendi emellerine alet ederler. Size sürekli kibir aşılarlar. Ama tüm bunlarda bile yine vesveseden öteye gidemezler. Bakın bir Allah inancı işi nasıl değiştiriyor?
Bu vesveselerden korunmak için ise Allah’a dua edin, Felâk, Nâs surelerini okuyun. İşe yarar

Gelelim cinin musallat olma konusuna. Olabilirler efendim. Sizinle uzunca süreler uğraşabilirler. Musallat olduklarında yine fiziksel zarar vermezler. Çeşitli illuzyonlarla korkuturlar. Bunlar benim başıma geldi. Bana daha önce musallat olmuşlardı. Bu süre boyunca sürekli huzursuz dolaştım, paranoyak oldum. İlluzyonlara şahit oldum. Bu süre boyunca korkudan aynalara bakamadım. Çünkü cinler musallar oldukları zaman içinize korku ve huzursuzluk salarlar. Saçma paranoyalara girersiniz. Bu süreç hiç geçmeyecek sanıyordum. Peki nasıl geçti biliyor musunuz?
Felak, Nâs surelerini okudum. Ayet-el Kürsî ve Amenerrasûlü okudum. Gittiler, rahatsız edemediler. Bir anda tüm huzursuzluğum geçiverdi. Aynalara baktım, karanlıkta durdum.

Allah onların şerrinden korunabilmemiz için de kolaylık sağlıyor. Eğer Allah’a sığınır ve onun ayetlerini okursanız çağrınız şüphesiz duyar ve melekleri yanınıza gönderir. Rahmetiyle çevreler, korur sizi. Çünkü Allah Rahman’dır Rahîm’dir.

Diğer merak edilen bir şey de cinlerin hangi hallerde boyutumuza indiğidir. Cinler normalde maddeüstü bir ortamda yaşadıklarından, bizim boyutumuza indiklerinde çeşitli vücutlara bürünürler.
Kur’an’da gördüğümüz üzere İblis, yılan kılığında insanlara gözükebilir. Sürüngen kılığına girmiş cinleri gören insanlar olmuştur, hatta Hz.Aişe’nin de bu konuda tecrübeleri olduğu rivayet edilir.

Diğer bir görünüm şekli ise “hızlı, parlak ve iz bırakan ışıklardır”. Kur’an’da bununla ilgili bir şey bulamadım da bununla ilgili de şahitler var. Ben de benzer şeyler gördüm açıkçası. Belki de bizim boyutumuza inerkenki halleri bu şekilde ışıklardır. Çünkü bizim tarafımızdan görülebilmeleri için görünebilir dalga boyuna inebilmeleri gerek ve bu sırada da ışık olarak gözükmeleri gayet doğal.

Bunları da söyledikten sonra diğer bir konuya, hipnoza gelelim. Efenim bir hipnotist olarak televizyona şöyle bir baktığımda ne kadar rahat hipnoz yapılabileceği geliyor aklıma. Hipnoz için gereken en önemli şart “dikkat”. Eğer dikkat yeterli düzeyde olursa bir insan çok rahat hipnoz olabilir. Ve bir dizi ya da program izlerken dikkatimizi tamamen oraya veriyoruz. Bazen dışarıda olan biteni, konuşmaları bile duymayabiliyoruz.

Şimdi hipnoz diyince herkesin aklına sallanan madalyon gelir. Dur resmini de koyayım:

Bu da elbette hipnozda bir yöntemdir ama dikkat ederseniz sallanan madalyonda da sağlanmaya çalışan şey “dikkattir”.

Dikkat sağlandıktan sonra diğer bir şart ise keskin olmayan şeylerdir. Yani bir emir komutu ya da açık bir şekilde belli olan şeyler hipnozda işe yaramaz, bilinç tarafından reddedilir. Bunun için gizli şeyler kullanılır. Subliminal mesajlar da bunun için vardır filmlerde, dizilerde. Gizlilerdir dikkat ederseniz ve bunlar bilinç tarafından algılanıp bir bir veritabanımız olan bilinçaltımıza kaydedilir.

Cinler bizi hipnoz edebilirler. Ya da hipnoz edilmiş bir insanı kolayca vesveselerle yönlendirebilirler. Birçok ünlü kişide bu işi kolaylaştırmak için MK-ULTRA projesiyle kişiliklerini bölüyor ve diğer kişiliği hipnoz ederek cinlerin kontrolüne bırakıyorlar. Lady Gaga, Beyonce, Rihanna, Justin Bieber, Eminem ve daha fazlası... Evet Eminem de tabii ki bu olaylardan geçmiş. Fakat diğer kişiliği yenmeyi başarabilmiş. Kliplerini izlerseniz ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Tabii şarkı sözlerini de incelemeniz gerek.


Eveet, bu konuyu da böylece halletmiş olduk. Nekst epizot vermeyecem çünkü öyle olunca ev ödevi gibi hissediyorum, başka konularda yazmak isteyip yazamıyorum. Ama bir ara Ateizm’le ilgili bir şeyler yazacağım. Ne zaman olursa artık.

Sağlıcakla kalın, kendinize iyi bakın, vesveselere uymayın, Allah’a emanet olun.
Sevgilerimle,
NOT: Kafanıza takılan bir soru olursa e-mail atabilir ya da yorum olarak yazabilirsiniz.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Hayatın Anlamı - 3

Merhabalar,
Araya Harry Potter yazısı girdikten sonra geldik hayatın anlamını oluşturan parçalardan üçüncüsüne.

Bu serideki önceki yazımda, yani Hayatın Anlamı – 2’nin sonunda bir şey yazmıştım.
Sabır ve şükrü doğuran aynı zamanda sabır ve şükrün doğurduğu diğer bir kavram. Tahmin edebildiniz mi?”

Şöyle söyleyeyim. Hayatınızda her türlü zorluğa sabrediyorsunuz, sabrettikçe şükür, şükrettikçe de sabrediyorsunuz. Ama bunları boşuna yapmıyorsunuz. “Bir şey” sahibi olduğunuz için sabrediyor ve şükrediyorsunuz. Ve sabredip şükrettiğiniz için “bir şey”iniz güçleniyor.

Höt, öyle deyince yanlış anlaşılacak gibi oldu la.

Demek istediğim “o şey”: İnanç.

İnanırsanız katlanırsınız. Katlanırsanız da inancınız artar. Çünkü zorlukları atlattıkça bu sabrı veren kişiyi daha çok seversiniz. Allah’a inandıkça zorlukların üstesinden gelirsiniz. İnancınız ne kadar kuvvetliyse siz de o kadar güçlü olursunuz.

Hani diyorlar ya kuantum spiritualizm zart zurt isterseniz, zihninizde çok istediğiniz şeyi tam anlamıyla canlandırabilirseniz sizin olur diye.

Geçelim bunları canım. Tamam kuantumun şu ana kadar insanların keşfettiği en mantıklı ve en modern “bilim” olduğunu düşünüyorum. Tamam kuantumda “istersen olur” olayı açıklanabilir. Ama kuantumda anlatılan şey zaten İslamda var. “İnanırsan olur” felsefesi yeni bir şey değil.

Çünkü insan gerçekten inanırsa, başladığı yolun sonunu görebilir. Bilir ki, gerçekten inanırsa o yoldaki zorluklara katlanacak ve o yolun sonuna ulaşabilecek.

Ancaak işte burada çok önemli bir nokta var dikkat edilmesi gereken:
Kibir.
O kadar ince bir çizgi ki bu. Ufacık bir sapmada kibre ve küfre saplanıp kalıyoruz.
Çünkü “inanç” konusunda Allah’ın bu yolun sonuna sabreder ve şükredersek ve gerekli çabamızı gösterirsek ulaştırabileceğine inanmak yani Allah’a inanmak yerine kendimize “ne ki bu yol her türlü sonuna gidebilirim” diyerek inanırsak kibre ve küfre saparız.
Kendimize değil, Allah’a inanç. Allah’a şükür. Önemli olan bunlar.

Hep parçaları verdim. Ama hayatın anlamını tam olarak söylemedim. Hadi onu da sizin için yapayım parçaları beraber birleştirelim:

Ne demiştim? Ben yaratılışın değil hayatın yani yaşamın anlamını bulduğumu düşünüyorum. Hayatı bir sınava benzetirsek bir sorusu ve bir cevabı olması gerekiyor.
Çıkarın kağıtları:
------------------------------------------------------------------------------------------------ 
BLOGSPOT LİSESİ HAYAT SINAVI DENEMESİ
AD-SOYAD:  CHGZS INFO                             SINIF/NO: 99/3712         PUAN:Allah bilir
Soru: Allah’a iman edip onun yolundan mı gideceksin yoksa kibre, küfre,şirke mi sapacaksın?
Cevap: Sabredeceğim, şükredeceğim, inanacağım.
------------------------------------------------------------------------------------------------ 
Tebrikler, sınavı geçtiniz.

Hayatın anlamını şimdi anladınız mı?

NOT: Meraklanmayın hipnoz ve cin çarpması geliyor.
Ve evet biliyorum şema paint terk. Ama PaintNET hehe.

Harry Potter'daki Sembolizm

Yeniden merhabalar,
Belki siz de izlemişsinizdir, Harry Potter serisinin son filmi geçenlerde sinemalara geldi. Ben de merak ettim, takip ettiğim bir seriydi gideyim dedim. Ekşici bir arkadaşımla (karakter olarak yoksa yazar falan değil) Taksim’de filme gitmeye karar verdik. Buluştuk ve gittik. Ekşici arkadaşımın aurasından mı kaynaklıdır bilmem ben filmi çok düz izledim. Sadece izledim yani kafamda hiçbir fikir falan oluşmadı. Öküzün trene baktığı gibi izledim filmi.

Amma velakin ki öyle değil. Filme ablam izlemediği için bir kez daha gittik ve bu sefer kafamda soru işareti uyandı:
-Voldemort niye sürüngen gibi ve yılan dili konuşabiliyor?
-Evcil hayvan olarak kocaman saldırgan bir yılanı seçmiş?
-Voldemort ruhunu PARÇALAYIP BAŞKA BEDENLERE SOKABİLİYOR?
-“Ölüm Yiyenler” (Lord Voldemort için savaşan insanlar) niye özel bir simge taşıyor ve BİR YERDEN BİR YERE İZ BIRAKARAK ÇOK HIZLI GEÇEBİLİYORLAR?
-Ölüm Yiyenler niye sadece safkanlardan (iki tarafı da saf büyücü olanlar) oluşmak zorunda?
-Harry Potter’ın yara izi niçin ters Sig Rünü şeklinde?
-Babam bu kadar güzel pasta yapmayı nerden öğrendi? 
....
Daha çok soru var. Bunların cevaplarını araştırıp bulmaya çalışıyorum. Buldukça da sizinle paylaşacağım ve muhtemelen bu yazı birkaç bölüm halinde olacak.
***
Öncelikle size genel olarak hikayeden bahsedeyim. Belki çoğunu biliyordur ama ben yine de özet geçeyim ki bilmeyenler de yazıdan bir şeyler anlayabilsin.

Şimdi Harry diye bir çocuk var bunun annesi de babası da büyücü ama annesi safkan değil yani bir tarafı büyücü değil düz insan. Harry uzun yıllar farkına varmıyor ama sonra Dumbledore diye bi büyücü Harry’yi büyücü okuluna götürüyor büyücü olduğunu söylüyor falan. Harry’nin asıl özelliği Lord Voldemort diye (Dumbledore’un eski bir öğrencisi karanlık lord oluyor sonra) birinin zamanında kahine danışması ve kahinin Harry Potter’ın doğduğunu ve onun Voldemort’un sonunu getireceğini söylüyor. Adresi de veriyor (nasıl kahinse maşallah). Sonra voldemort gidiyor bebek Harry’yi öldürmeye çalışıyor babası ölüyor annesi de siper oluyor Voldemort’un ölüm büyüsü annesini öldürüp ondan sekip kendine geliyor ve Voldemort’un bedeni ölüyor. O sırada ruhu tutunacak canlı bir beden arıyor ve Harry’nin bedenine girip yara izinde saklanıyor. Hikaye burdan gelişiyor hep böyle.

Voldemort karakterinin bir özelliği ruhunu parçalara ayırıp cisimlerde ve canlı bedenlerde saklaması. Böylece öldü mü o cisim ya da bedenlerden yeniden canlanıyor yani ölümsüz oluyor anlayacağınız.

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu hesabı belgelerle gelmeye başlıyorum. Sig Rünü diye bir şey duydunuz mu hiç? Nazilerin de kullandığı, faşistlerin özellikle kullandığı ve şimdi de Lady Gaga’nın kullandığı bir semboldür. Şimşek şeklindedir. Güneşi temsil eder.

Peki Harry’nin yara izi nasıl?

TERS bir Sig Rünü şeklinde. Sig Rününün tarihini araştırmak isterseniz Google’da Sig Rune şeklinde de aratabilirsiniz.

Voldemort’a gelelim. Voldemort ruhunu böle böle ucubeye dönmüş, tipi kaymış. Fakat nedense tipi kaya kaya bir sürüngene benzemiş. Sürüngen kısmını niye bold yazdığımı merak ettiyseniz: http://michaelsikkofield.blogspot.com/2011/04/reptilian-meselesi-hakknda-kesinlikle.html
Voldemortun ruhunun başka bir bedende yaşamasına örnek bir resim:

Ruhunun bölünmesi ve başka bedeni yönetmesi size bir şey çağrıştırdı mı? Bana MK ULTRA projesini çağrıştırdı.

Gelelim Voldemort’un ordusu “Ölüm Yiyenler”e. Bu arkadaşlar siyah giyiniyorlar, kendilerine has bir sembolleri var. Kollarında da bu sembol bulunuyor. Ölüm Yiyenlerin bir özelliği safkan büyücü olmaları yani soylarında hiç düz insan bulunmaması. Kendi aralarında gizli gizli haberleşip buluşan, toplantılar yapan bir grup. Hem de asiller. Bu örgüt yapısı bana masonları çağrıştırdı. Şimdi ben böyle deyince tuhaf oldu ama filmi izlerseniz ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacağınızdan eminim.
Buyrun sembolleri:

Bir diğer özellikleri de bunların iz bırakarak süpürgeye ihtiyaç duymadan gökyüzünde aşırı hızlı hareket etmeleri. Bu özellik cinlere ait bir özelliktir. Cinler gökte hızla bir ışık gibi iz bırakarak geçebilirler. Hatta bu durumu bazı insanlar “uzaylıların” geçmesi olarak yorumlarlar.
Bakın bu videoda anlatmaya çalıştığım şeyi yapıyor Ölüm Yiyenler:


Ayrıca Voldemortun yılan dilinden konuşması, sürüngene benzemesi ve bir yılanı olmasıyla ilgili bana cinler vurgulanıyormuş gibi geldi. Çünkü cinler bir sürüngen kılığında da insana yaklaşırlar.

Bir başka konu insanların Voldemort demeye korkması. “Şunu Bilirsin”, “İsmi Söylenmeyecek Kişi” gibi saçma şeyler söylüyorlar. Ve aktif mücadele eden kişiler ismini söylemekten çekinmiyor. Bu size bir şey hatırlattı mı? Son zamanlarda herkesin diline iyice yerleşen “üç harfli” olayını hatırlattı bana. Cin deyince zarar verecek gibi bir kanı yerleşmiş insanlarda, onu daha üstün görmekteler. Müşrik cinlerin de istediği bu zaten, insanın onları daha üstün görmesi. Cin yav. İçki olarak cin demeyi biliyorsun da varlık olan cini kastettiğinde niye cin diyemiyorsun?

Neyse Harry Potter’la ilgili kafamı kurcalayan sorular ve şüphelerim şimdilik bu kadar. Ama en büyük soru hala kafamda.

Madem öyle peki Warner Bros niye bu serinin filmini yayınladı?

Bir sonraki yazı Hayatın Anlamı – 3 olacak. Sonra cin çarpmasıyla ilgili yazım. Ve bir ara Yüzüklerin Efendisi’yle ilgili bir yazım olacak. Çok önemli şeyler içeriyor çünkü.

Sevgilerimle,

31 Temmuz 2011 Pazar

Spoiler

Selamlar yeniden,
Eleştirilerinizi tahmin ettiğinizden daha çok dikkate alıyorum. Yapıcı eleştirilerinizi email olarak da gönderirseniz sevinirim. Resimli, sıkıcı olmayan yazılar istediniz ben de öyle yapacağım. Şimdilik hayatın anlamıyla ilgili yazılarıma ara veriyorum, iki yazı daha yazacaktım onlarla ilgili. Şimdilik Harry Potter'ı araştırıyorum, dikkatimi çeken şeyleri paylaşacağım. Ondan sonra da Yüzüklerin Efendisi'yle ilgili bir yazı yazmayı planlıyorum. Ama sanırım bu yazılar biraz uzun sürecek.

Bu yazılar hakkında siz de bir şeyler araştırıp bana gönderebilirsiniz benim için de süpersonik olur. Bunu yapmasanız da en azından bu blogu arkadaşlarınıza önerir, facebook twitter gibi ortamlarda paylaşırsanız hepimizin açısından iyi olur. Michael işin örgütlenme ve bilinçlendirme kısmını yaparken ben de din konusunda bilinçlendirmeye çalışıyorum. Din konusunda senin de, benim de, hepimizin büyük eksiklikleri var. En büyük nedeni de din konusunda Kur'an dışındaki kaynaklara başvurmamız. Benim yazılarımda sürekli ayet paylaşmam da bu yüzden. Kaynak olarak Kur'an'a bakmaya alışın diye.

CHGZS ismine gelince, bir kişi buldu bile. Siz de ne olduğunu kolayca bulabilirsiniz, ipuçlarıma bakın.

Sevgilerimle,

29 Temmuz 2011 Cuma

Hayatın Anlamı - 2

Selamlar,
Geçen yazımda hayatın anlamını oluşturan bir parçadan bahsetmiştim. Bu yazı da o parçanın doğurduğu bir başka parça olacak canlar.

Hatırlarsanız sabırdan bahsetmiştim (hatırlamanıza gerek yok la azcık aşşa bakın yazıyo). Şimdi öyle bir şey söyliyeceğim ki hem sabır bu kavramı doğurmuş olacak hem de bu kavram sabrı doğurmuş olacak. O kavram geliyor:

Şükür.

Niye şükür? Sabrettikçe, zorlukları atlattıkça Allah’a sabrı verdiği için ve zorlukları atlattırdığı için şükrederiz. Durumumuza şükrettikçe de diğer zorluklara karşı sabrederiz. Kısır döngüye giriyor aslında biraz, şükrettikçe sabrediyor sabrettikçe şükrediyoruz.

Peki hayatın anlamına dahil etmemin sebebi ne?
Kur’an’dan sizin için geliyor:
Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” Bakara, 152

Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin.” Bakara, 172

Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O'nun nimetlerine) şükretmezler.” Yunus, 60

Andolsun, biz Lokmân'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” Lokman, 12

Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?” Yasin, 35

Allah, onun bize verdiği nimetler ve kolaylıklar için ona şükretmemizi istiyor ancak şükre ihtiyacı olmadığını ve şükretmemizin bize yararı olduğunu vurguluyor. Niye? Çünkü şükredersek sabrederiz, sabredersek zorlukların üstesinden geliriz. Hani önceki yazıda demiştim ya Allah sınavda kitapları açmamıza izin veriyor. Kitapları da geçtim, resmen Allah bize cevapları veriyor.

Tamam, bazılarınız şükür ve sabrın hayatımızı kolaylaştıracak şeyler olduğunu ama anlamı olmadığını düşünüyor olabilir.

Doğrudur kolaylaştırır. Kolaylaştırmasının asıl sebebi de bahsettiğim 3 parçanın bir döngü halinde hayatın anlamını oluşturması.

Bir sınav içindeyiz. İrademiz var ve fani dünyada sınanıyoruz. Burada anlaştık mı? Sınav sorusu ise şu: Allah’ın yolunda mı kalacaksın yoksa İblis’in oyunlarına mı kanacaksın?

Şimdi şöyle söyleyeyim ruhlarımızın niye yaratıldığını melekler, iblis, cinler bilmez, biz de bilemeyiz. Bunu yalnızca Allah bilir. Ama niye Dünya’ya gönderildiğimiz ve bu yaşamımız boyunca ne yapacağımız hayatın anlamını oluşturur. Birçoğumuz yaratılışın anlamı ve hayatın anlamını karıştırıyoruz. Ancak yaratılışın anlamını dediğim gibi bilemeyiz. Ben sadece hayatın anlamından bahsediyorum.

Şimdi neyi anlatmak istediğim biraz daha anlaşılır oldu sanırım?

Sınav ve vereceğim cevap hayatın anlamını oluşturuyor dedim. Sabır ve şükür cevabı iki parçası. Eğer sabır ve şükürde başarılı olabilirsek cevapta da başarılı olabiliriz. Yalnız cevabı oluşturan son bir parça daha var bu da üçüncü parça yani bu yazı serisinin sonuncusu.

Sabır ve şükrü doğuran aynı zamanda sabır ve şükrün doğurduğu diğer bir kavram. Tahmin edebildiniz mi?

Cevab veremedi.

Nekst epizot: Hayatın Anlamı - 3

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Hayatın Anlamı - 1

Merhabalar,
Bu gece Berat Gecesi, beraat edileceğimiz gece. Allah’a tövbe edelim ki salih amellerimiz karşısında bizi affetsin. Bu geceden sadece şirk koşanlar, haramla geçinenler ve zinaya karışanlar faydalanamayacak.

Bu gece hazır dini duygularım tavan yapmışken bulmak için uzun yıllarımı harcadığım sonunda yavaş yavaş kendiliğinden gelen üç şeyin ilkini sizlere anlatacağım. Hani filmelerde, kitaplarda olur ya millet dağlara taşlara tırmanır çöllere gider oraya gider buraya gider keşiş arar bulunca sorar keşiş de atar tutar ya da saçmalar. Bu gece ilkini açıklayacağım şey kendimce bulduğum hayatın anlamı. Tek bir anlamı olmadığını düşünüyorum, onun için üç bölümde yazacağım. Bakın kendimce diyorum ki bunların %100 doğru olduğunu iddia ettiğim gibi bir anlam çıkmasın.

Bu gece sabırdan bahsedeceğim. Belki sıkılırsınız yazıdan ama sonuna kadar okumanızı rica ediyorum. Belki de sonuna kadar okuyup hiçbir şey anlamayacaksınız.Ya da “bu mu lan hayatın anlamı ne alakası var” diyeceksiniz. Birden anlamanızı beklemiyorum zaten, ben boşuna mı yıllarımı verdim lan?

Sabır nedir? Her tokat atana diğer yanağını çevirmek midir? Sana vurana seni sömürene tepki göstermemek midir? Kavga çıktığında yere bakıp dayak yemek midir? Hayır. Bunlardan hiçbiri sabrı açıklayamaz.

Sabır zorluklarla baş edebilmek, onları görüp de davadan vazgeçmemektir. Çakıllı olmaya başladı diye yoldan dönmemektir. Zorluklara katlanmaktır sabır.

Allah ona olan bağlılığımızı sınamak için elbette önümüze zorluklar çıkaracaktır. Ancak her atlattığımız zorluk için yani her sabır kademesi için de bizleri ödüllendirecektir, ödüllendirmektedir. Misal Michael Sikkofield bir yazısında dengeden bahsetmekteydi. Bu denge sabır-ödül ilişkisini de içerir. Aslında bu ilişki için en iyi örnek Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın meşhur hikayesidir. (Bilmiyorsanız Google’da aratabilirsiniz.)

Hepimizin zorluklar yaşadığı dönemler olur ki olacaktır da illaki. Önemli olan zorlukları bir engel görmeyerek yapıcı yönde çaba sarfetmek ve hep olması gerektiği gibi hayatımızda ileri doğru mesafe kaydetmek. Ama eğer ki bu zorluk hakkımızın yenmesiyse, buna katlanmamalıyız. Hakkımızı aramalıyız. Misal sütçüye gidiyorsunuz 10 lira veriyorsunuz 10 liralık süt yerine su katıp 5 liralık süt veriyor. Siz de arıza çıkmasın diye su katılmış süte katlanıyorsunuz. Bu sabır gerektiren bir şey değildir, hakkınızı aramalısınız ta ki 10 liraya 10 liralık süt alıncaya kadar.

Ne güzel demiş atalarımız: Sabreden derviş muradına ermiş. Allah’ın bize ardına kadar açtığı hazinelerinden bir tanesi de sonsuz sabır hazinesidir. Biz kullandıkça Allah bize sabır verir. Aslında Allah’ın sabrı kadar sabrımız vardır ama kullanmayız. İşin kolayına kaçarız, cayarız. Hayatı (klişe kaçacak ama) bir sınav olarak nitelendirirsek –ki öyle- bu sınavda Allah bize kitapları açmamıza izin veriyor. Sabır sonsuz. Bunu kullanıp kullanmamamız ise sınav sorusudur.

Şeytan ise her şeye ters gittiği için sabır konusunda da insana telaş etmesini fısıldar, elini ayağını birbirne karıştırır. Veya caymayı öğütler. Davadan vazgeçirtir, yoldan döndürür.

Sabrınızı daha fazla kullanamamaya başladığınız zaman dua edin, sabır dileyin. İşe yarayacaktır.

Biliyorum koskoca hayatın anlamı bu satırlara sığacak kadar basit değil, bu yazdığım sadece bir anahtar. Yoksa öyle bedavadan olmuyor bu işler hehe. Dağdaki bilgeye de selam söyleyin, insin aşşağa cırcır olmasın oralarda.

Bir sonraki konu sabrın doğurduğu ikinci anlam olacak, sevgilerimle

20 Haziran 2011 Pazartesi

Zina

Yeniden selamlar,
Bu yazımda zinanın kendimce olan tanımından ve nedenlerinden bahsedeceğim. Muhtemelen eleştirileceğim bu dediklerimle ilgili ama olsun. İçimde kalırsa kendimi yerim çünkü.
Bi de bu düşüncelerimi arkadaş ortamında söyleyince “dün CHGZS yazmıştı lan onu direkt fikrini çalmışsın adamın” diye laf söylüyorlar. Hem sinirleniyorum hem gülesim geliyor. Arada böyle Peter Parker’ımsı hissediyorum kendimi. Ama onlar gibi olamam ben eminim, bir arkadaşıma dayanamayıp söyleyecem yazanın ben olduğunu.
Neyse konuya dönelim ne diyordum. Zina evet. Zina nedir? Zina, evlilik dışı cinsel birlikteliğe denir. Amma velakin ki öyle değildir. Şimdi anlatacaklarım çok iyi çok da güzel iyi olacak tağam mı.

Şimdi nereye baksanız zina “evlilik dışı cinsel birliktelik” diye geçer ama bu pek açık değildir. Kur’an’da zinayla ilgili ağır cezalar vardır. “Bu kadar ağır cezalar evlilik dışı cinsel ilişki oldu diye mi?” diye düşünürsünüz. Zaten ateistlerin falan en çok sevdiği şeylerden biri bu noktayı vurgulamaktır. İnançsızlığa hiçbir şekilde ikna edemezlerse İslam’ın şiddet içerikli vahşi bir din olduğunu falan söylerler. Bir kısmınız da bunları yer.

Evliliğin tanımını yapmaya çalışırsak iş karışır. Çünkü her devlete göre evliliğin tanımı değişir. İslam ülkelerinde genellikle imam nikahı geçerlidir, bazı ülkelerde daha değişik yöntemler bazı ülkelerde devlet memurunun iki şahit eşliğinde kıydığı nikah falan. Kur’an’da “Arkalı önlü nüfus cüzdanı fotokopisi, altı tane vesikalık fotoğraf ve ikametgâh belgesi ile gelin evlendiricez biz sizi” diye bir şey geçmediğinden dolayı bu evlilik tanımı değişir ve bu da kargaşayı doğurur. Ben daha güzel bir evlilik ve zina tanımlaması getiricem birazdan.

Şimdi Kur’an’daki zinayla ilgili öğütleri ve cezaları okuyunca “ne yani sevgilimle de mi yapamıyacam” diye düşünüyorsunuz değil mi? Çoğu kişi bunu düşünür. İşte bu noktada bahsedilen evlilik tanımını biraz açmak lazım. Dünyanın her ülkesinde “evli” sayılan insanlar nasıldır? Ekonomilerini birleştirmiş, birlikte yaşayan, hayatlarını paylaşan, bir aile kurmuş ergin bireylerdir değil mi? E bunlar sevgililiğe de uymuyor mu zaten? Sevgilinin evinde kalırsın o senin evinde kalır ya da zaten aynı evde oturuyorsunuzdur. Hadi diyelim çok gençsiniz böyle olaylar olmuyor en azından paralarınızı birleştirip bir şeyler yaparsınız ne biliyim gezer tozarsınız hayatınızı paylaştığınız kişi olmuştur. Yani siz bu kişi ile ciddi bir birliktelik içindesinizdir. Aranızda sevgi bağı vardır. Ayrıca evliliğin temel olayı bir çiftin hayatlarını paylaşmaları ve tüm olanların en az iki taraftan bir şahitle gözlenmesi. Yani biri haksızlık ediyorsa, kadın dayak yiyorsa, adam işkence çekiyorsa falan şahitlerle meselenin çözülmesidir. Olay bu yani, tanıklar güvenliği sağlasın garantör olsun, çift de mutlu mesut yaşasın. Evlilik diye bahsedilen bence  budur hacı. Niye dersen:

Zina dediğin şey öbür türlü iki farklı şeyi içinde barındırıyor. Sevgiyle yapılan sevgililerin masum cinsel ilişkisi, bir de para ya da başka bir şey karşılığı yapılan, tatmin olmaya dayalı hayvansal çiftleşme. Bu iki alakasız şey nasıl olur da zina sayılabilir? Zina bence bu ikinci söylediğim şeydir. Yani fuhuştur. Tamamen hayvansal, cinsel tatmine yönelik yapılan sekstir. (Noldu lan seks diyince bi terlediniz)İşte bu günahtır. Çünkü sen insansın oğlum, iraden hedeflerin falan var. Ne diye sırf cinsel tatmin için böyle şeyler yapıyorsun. Bunu yaptıktan sonra iyice basitleşiyorsun zaten, insan olmanın bir anlamı kalmıyor.
Hem bu kötü şeyler de doğurur. Babası belli olmayan çocuklar mı dersin, yalancılık ve insan hakkı yeme mi dersin, alkol alıp kafayı bulma mı dersin, hastalık kapma mı dersin ne dersen de hepsi uyuyor zaten. Ne pis bir şey zina. Allah kulunun böyle pis bir şeye bulaşmasını ister mi? Bence istemez. İşte bu yüzden böylesine pis, rezil bir şeyi bizlere yasaklamıştır ve ağır cezalar koymuştur.
Şimdi anladınız mı evliliğin ne anlama gelebileceğini? İslam’ın aslında şiddet içerikli vahşi bir din değil, doğuyu ve iyiyi öğütleyen barışçıl bir din olduğunu? Noldu lan atesitler sustunuz?
Neyse saldırı değil amacım şaka yapıyorum hemen darılmayın. Özet geç diyenlere diyeceğim o ki, sevgilinizle eğer hakikaten birbirinizi sevdiğiniz için yapıyorsanız korunarak sabbahlara kadar. Ama Karaköy falan durumları olmasın. Akıllı olun.
Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.” Nisa, 24
Bak burda da karşılıklı hoşnutluktan bahsediliyor. Sevgiden falan bahsediliyor.
Sevgilerimle,
ÇOK ÖNEMLİ NOT: Bu yazımda çokeşliliği meşrulaştırma gibi bir niyet yoktur. Çokeşlilik hak yemek olacağından günahtır. Günah olan hiçbir şey meşru değildir. Halihazırda eşiniz varsa başkabiriyle yapılan cinsel ilişki sevgi bağı dahi olsa zinaya girer. 

11 Haziran 2011 Cumartesi

Fal Şirktir!

Selamlar,
Bu akşam kombo yapacağım. Peşpeşe iki yazı! Bu yazımda da yine İllimunati’den doğrudan bahsetmeyeceğim, ara sıra geçebilir yine de. Genel olarak İslam’a ve İslam Ahlakı’na dayalı olacak yazı.

Falcılıktan ve fal baktırmaktan bahsedeceğim. Çünkü bu aralar herkes aynı şeyden bahsediyor, birbirlerine öneriyorlar, şakalaşıyorlar. Çocuk da diyor ki anne bi dakka ya dur yanlış oldu. Ne diyordum, hah birbirlerine falcı bulunduran “cafe”ler öneriyorlar, yok o isim veriyormuş da, şu tipini söylüyormuş, öbürü de tamamen tutturuyormuş falan. Bunlar yalan yav. O fal bakma olayının gerçeklerini anlatayım mı size? Bak şimdi adamın “cafe”si var ve kar edemiyor, muhtemelen de caddeye değil de sokağa bakıyor. Gün içinde gelse gelse iki-üç kişi geliyor onlar da en fazla tost isteyip gidiyor. Adam da alıyor kuzenini, arkadaşını artık her neyse, oturtuyor bir masaya. Caddeye bir tabela koyuyor “kahve sizden fal bizden” diye. 1,5 liralık kahve oluyor sana 20 lira. O falcı diye koyduğu adam da sallıyor totosundan, veriyor coşkuyu. Bir günde yüz kişi gelse illa ki yirmi-otuz kişi tutturur. Onlar da gider arkadaşlarına anlatır. Her gün gelen müşteri sayısı birkaç haftada 5 – 10 katına çıkar. Her kişiden 18,5 lira kar eden cafe sahibi yana ek bina açıp yeni falcı bile getirir. Yani demek istiyorum ki, bu işler tamamen para meselesi. Kimse sizin Selinsular’ınızı, Berkecanlar’ınızı merak etmiyor. Tutturma meselesi de aslında oran meselesi yani. Yüz kişiden otuzunu tuttursa o otuz kişiye göre dünyanın en iyi falcısı oluveriyor. Basit bir oran orantı hilesinden başka bir şey değil.
Şimdi anladınız mı sizin her hafta 20’şer lira verip geleceğinizi belirlettiğiniz adamların nasıl da sizi sömürdüğünü?

Ablalar, abiler ve küçük kardeşler. Yemeyin bunları. Allah’tan başka hiçkimse gaybı yani geleceği bilemez. En fazla tahmin edebilir fakat bu da kolay bir iş değildir. Ancak Atatürk gibi çok okumuş, tecrübeli ve bilgili büyük insanlar yapabilirler. Hem siz geleceğiniz niçin parayla başkasına belirletiyorsunuz? Ona bile mi üşeniyorsunuz?

Dostlar, fal baktırmak şirke girer. Allah, kendi haklarından hangisi yenirse yensin sonunda illa ki affeder ancak şirki affetmez. Müşrikler yani şirk yapanlar cehenneme gider. Şirk en büyük günahtır. Zaten İllimunati’nin, satanistlerin ve bozulmuş hristiyanların yaptığı da şirk değil mi? İllimunati İblis’e tapmıyor mu? Daha önceki yazılarımda müşriklerin sonuyla ilgili birçok ayet bulabilirsiniz.

Hem tecrübeyle sabittir, bereketsizlik ve uğursuzluk getirir fal. Boru değil ya, Allah’a şirk koşmuşsun. Bir işin olacağı varsa bile olmuyor, sıkıntılar atlatıyorsun. Çok kötü bir şey fal.

Yahu ben anlamıyorum bir de körü körüne inananı var. Sen de insansın o da insan. Önce bir düşün, onun senden ne üstünlüğü olabilir ki geleceği görsün? Bunu bir düşün ya. Özel yetenek falan diye bir şey yok. O yetenek değil o yalancılık. Usta yalancılar artık her türlü kıvırmasını bildiğinden milleti de dolandırmasını, kandırmasını çok iyi biliyorlar. Sen de geleceği gördü sanıyorsun.

Ben bunları birine anlattığım zaman diyor ki “sen de ne cahilsin, ben şahid oldum bende ne varsa tuttu.” Bana cahil diyen adama bak ya, bilim desen konuyla alakası yok din desen zaten yasaklamış böyle bir şeyi. Sunacağın, savunacağın hiçbir kaynak yok elinde bir de bana cahil diyor ya.

"Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı “üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır." Maide, 3

"Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktik; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz." Maide, 90

Neyse, yine gece yazılan tırt bir yazı oldu ama devamını belki ilerleyen günlerde getiririm. Hadi sağlıcakla kalın, Allah’a emanet olun.

10 Haziran 2011 Cuma

Dedikodu ve Gıybet

Selamlar hepinize,
Bu yazımda İllimunati’den bahsetmeyeceğim. Konu biraz da İslam Ahlakı olsun. Hep onlardan bahsetmek, sadece onlara kitlenmek de onların istediklerini yapmak olur çünkü.

Bu yazımda dedikodu, gıybet ve benzeri şeyler niçin zararlıdır, önüne nasıl geçebiliriz bunlardan bahsedeceğim.

Gıybet ve dedikodu, genel olarak birinin arkasından yaptıkalarıyla ya da yaptığı söylendikleriyle iligli konuşmaktır. Örneğin altın günlerinin vazgeçilmezi olan dedikodular, “o şunu yapmış bu bunla aşna fişne yapmış şu şunla bilmemnerede görülmüş” biçimindedir. Bu tarz söylemler çoğunlukla yanlış olduğundan ve bahsedilen kişinin haberi olmadan o kişi hakkında insanlar yanlış yargılara vardığından günahtır. Nasıl ki bir ölü kendini savunamadığı için ardından konuşulmamalıysa, o sırada konuşulanları duymayan kişi hakkında konuşmak da günahtır. Evet, her gün mahallelerimizden +10 Günah Points yazıları yükseliyor hehe.
Gıybet ve dedikodu aynı zamanda ikiyüzlülüğü de beraberinde getirir. Dedikodu yapan insan dürüst müdür? Hayır, zaten dürüst olsaydı yaptığı şeyin adı dedikodu olmazdı. Bu yüzden ikiyüzlü olur dedikodu yapanlar. Arkasından konuştukları kişiye başka davranırlar, başkalarıyla yan yana gelince başka anlatırlar. Bunları yapan insanlar iyi insanlar değildirler. Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.) dedikodu yapmamıştı ve Muhammed’ül Emin yani güvenilir Muhammed olarak bilinmekteydi. Düşmanları bile Muhammed’in yalan söylediğine inanmıyorlardı. Sen nerden biliyorsun derseniz, düşmanlarının yazdığı kaynaklarda da bu böyle geçiyor (sizin adamınız faul diyo olum).

Demek istediğim, dedikoduculuk ve gıybet etmek, yalancılığa, ikiyüzlülüğe, kaypaklığa iter. Kötü davranışlara sebep olan iyi davranış diye bir kavram olmadığından, bu davranışlar da kötü davranışlardır. Dedikoduculuktan ve gıybet etmekten kaçınınız. Nasıl mı kaçınacaksınız? Buyrun size tek adımda gıybet ve dedikodudan kurtulma kılavuzu:
1-     Birinin hakkında konuşmadan önce “acaba bunu yüzüne söylesem onu rahatsız eder mi? Kızar ya da bozulur mu?” diye düşünün.
Tebrikler! Siz de gıybetten ve dedikodudan kurtuldunuz!

...Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır...” Hucurat, 12

Sağlıcakla kalın, Allah’a emanet olun.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Kemalizm ve Atatürkçülük

Hepinize yeniden merhabalar,
Öncelikle kusura bakmayın çok geciktim. Muhtemelen bu sebeple ziyaretçi kaybetmişimdir. Ancak kaderimi belirleyen sınavlarla uğraştığım için pek ilgilenemedim. Bu haftadan itibaren çok daha aktif olacağım inşallah.

Neyse bu kadar muhabbet yeter. Bu yazıda kaç haftadır içimde kalan bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bazı arkadaşlara sözüm vardı, Kemalizm hakkında bir yazı yazacağıma dair, işte bu yazımda o sözümü tutacağım.

Şimdi ben böyle Kur’an’dan falan bahsediyorum ya, ben böyle yapınca beni “dinci” diye yaftalayanı var. Beni Atatürk düşmanı zannedip muhabbet kurmaya çalışan Atatürk düşmanları var. Var da var. Sizin kıt düşüncelerinizden bıktım. Taraflılığınızdan da. Zaten bu dünyayı bu hale getiren sizlersiniz, siz iki grup evet. Başımıza ne geliyorsa sizin yüzünüzden geliyor. “İnşallah” yerine “umarım” kullanınca Kemalist, modern ve bilgili oluyorum ama “inşallah” kelimesi kullanıyorsam dinci, “şakirt”, yobaz ve cahil oluyorum. Bu ne lan? Satranç mı oynuyoruz oğlum? Niye kendini ya siyah ya beyaz yapıyorsun? Bir kez de grinin bir tonu olsana! Bak gri ol da demiyorum, bir tonu ol diyorum. Benliğini farket, birey ol artık. Sürü olmaya, taraf olmaya ne kadar meraklsınız ya!

Kemalizmin tanımını yapalım isterseniz. Kemalizm nedir? Kemalizm, Allah’a inanmayıp bazen de dinlere ve peygamberlere küfredip amaçsızca ordan oraya dolaşan, içki içmeyi modernlik sanan ve bunla hava atan, entel kuntel ve ezik tiplerin düşünce sistemi diye adlandırdığı şeydir. Şimdi ben böyle dedim ya,  biliyorum kiminiz yazının devamını okumayacak bile. Atatürk’e laf ettim sanacaklar. Ey sığır ve ötesi, devamını oku hele bi.

Şimdi biraz daldan dala atlayacağım. İki veya daha fazla çocuk varsa ve sizin de bir işiniz varsa ne yaparsınız? Çocuklara bir oyun söylersiniz, çocuklar bu oyunun senaryosuna göre oynarlar, birbirlerini kovalarlar falan. Onlar oyalanırken siz de işinizi halledersiniz.
İşte aynen bu şekilde, İlluminati insanların veya topluluklara bir oyun veriyor ve insanlar bu oyunu oynayarak oyalanıyorlar. Bu sırada onlar da işlerini hallediyor.

Türkiye’de oynanan bu oyun defalarca farklı şekilde denendi. Her seferinde insanlar taraf seçmeye zorlandı. Sonunda tarafçılığa alıştırdılar ve esas oyun başladı. Önce, insanların en büyük değeri olan din sömürüldü ve yeni bir taraf oluşturuldu. Bu taraf daha sonra “dinci” ve “şakirt” olarak adlandırılacaktı. Bu tarafın temelleri iyice oturduktan sonra buna karşı kesim şekillendirilmeye başlandı. Kimdi bu muhalif kesim? Atatürkçülerdi. Atatürkçüler düşünen, çağdaş ve birey olmayı bilen insanlardı. Bilgililerdi, kanmıyorlardı, Türkiye’nin koruyucusuydular. Düyanın başındaki heriflerin en istemediği şey de böyle insanların varlığı değil midir? Biliyorsunuz ki, bilimiyorsanız da öğrenmiş oldunuz, bunların en iyi taktiği “krizi fırsata çevirmek”tir. Bu tip insanlar onlar için krizdi ve çok rahat bir şekilde fırsata çevirdiler. Önce bu kesim yabancı kelimelere alıştırıldı, daha sonra çeşitli düşünce akımları önlerine sürüldü. Bunlara da güzelce alıştılar, birçoğu kendini bir akıma dahil etti. Yabancı kelimelere alıştıkları için “Kemalizm” daha hoş geldi kulaklarına. Sorunca “Kemalist” demeye başladılar. Çünkü “Sosyalist, Ateist, Marksist” gibi şeylere alışmışlardı. Atatürkçü demek yetmiyordu, Kemalist diyince daha “modern” oluyorlardı. İşte bu güruh, bu şekilde farklı isimdeki başka bir akıma transfer edildi ve karşılıklı oynamaları için dincilerin karşısına konuldu. İki taraf “şakirt, kemalist” diye diye atıştılar, atışıyorlar hâlâ. Çok güzel oyalanıyorlar.

Demin Kemalizmin öznel tanımını yaparken Atatürkçü olmadığımı düşündünüz değil mi? Çünkü siz Kemalizm ile Atatürkçülüğü aynı şey zannediyordunuz. Kemalizm ilk kim tarafından çıkarılmış bunu biliyor musunuz? İngilizler 1930’lu yıllarda Atatürk demek istemedikleri için “Kemalist” demiştir bu güruha. Çelişkiye bak! Hem Atatürkçüyüm diyorsun hem İngilizlerin bulduğu kelimeyi kendini tanımlamak için kullanıyorsun!

Dur daha, diğer çelişkileri de sayayım. Atatürkçülük neyi savunur? Türkçe konuşmayı, Türkçe kelimeler varken yabancı kelimeleri gereksiz kullanmamayı değil mi? E sen Atatürkçülük demek varken Kemalist diyorsun? Hani nerde Atatürkçülüğün?
Ayrıca Kemal kim oğlum? Kemal kim? Bir tane afedersiniz dingil çıkıp “Mustafa” diye film yapınca kızıyorsunuz, ama kendinize Kemalist diyorsunuz. Var mı böyle çifte standart? Hani nerede eşitlik, nerede Atatürkçülük?(Bu arada Mustafa filmini kesinlikle savunmuyorum.)

Bu kendine Kemalist diyen güruh, ateist olmayı da çok seviyor. Onu bunu inkar ediyor, dine küfrediyor, dine bağlı olanları “cahil” diye yaftalıyor. E be gerizekalı, sen kendin olmayarak, o “sürü”nün yaptılarını yaparak yobazın, cahilin önde gideni oluyorsun. O “şakirt” diye yaftaladığın grup kadar sorgulamayan bir insansın. Onlar ne kadar dini yanlış anladırlarsa sen de dinsizliği o kadar yanlış anlamışsın.

Uyanık olun ya azıcık. O “dinci” grubu cahil bırakanların sizi de etkileyebileceğini düşünün. Etrafınızı, yaptıklarınızı bir sorgulayın. Sizi çok kolay fırsata çevirdiler haberiniz yok, istedikleri gibi oynuyorlar.

Ben Kemalist değilim kardeşim, ama sonuna kadar Atatürkçüyüm. Evet elhamdülillah müslümanım. Allah’a, Kur’an’a ve peygamberlerine inanıyorum. Atatürk’e de aklıma geldikçe dua ediyorum. Olamaz mı? Bu kadar kıt mısınız? Hem Atatürkçü hem müslüman olamaz mı kimse? İkisi de birbirlerini reddeden kavramlar değiller ki, tam tersi tabanları çok yakın! Siz bilgisayar değilsiniz, 1 ve 0 dan ibaret olasınız. Yani hem A hem B olunabileceğini kabullenin. Çalıştırın azıcık saksıyı çok zor şeyler değil bunlar.

İşte tüm bunlardan dolayı Kemalizme karşıyım! Siz de kullanmayın, kullandırtmayın bu tırt kelimeyi. Sizi oyunun bir parçasına dahil etmek için bir tuzaktır bu, kanmayın. Uyanın artık.

Gece gece yazdığım için sanırım biraz tuhaf bir yazı oldu bağışlayın, ama bu konu hakkında konuşmazsam kendimi yiyecektim.
Hepinize iyi günler, Allah'a emanet olun. Ve Atatürk'ün yolundan ayrılmayın. 

20 Mayıs 2011 Cuma

İblis ve İnsanların Niye İblis'i Tercih Ettiği Hakkında

Herkesin kafasında aynı soru. Neden bu insanlar Allah varken İblis’e iman ediyorlar? Niçin bu yolu seçiyorlar? Salak mı bunlar? Hepsine elimden geldiğince cevap vereceğim.

Öncelikle İblis kimdir, ne iş yapar, sigortası var mıdır bunları anlatayım. İblis, cinlerden gelen bir kişidir. Kur’an’da ne kadar tek bir kişi olduğu kesin olarak yazmasa da ben bu sonuca vardım. Hz. Adem ve Hz. Havva yaratıldığında, onlardan üstün oldukları için Allah diğer yarattıklarını secde ettirmiştir. Şimdi burada önemli bir nokta var kardaşlar. Allah kendi dururken, niçin kendi yarattıklarını diğer bir kendi yarattığına secde ettiriyor? Kulun kula kulluğu yasak değil mi?
Şimdi bu tip şeyler düşünmeden önce bilmemiz gereken bir şey var. Allah bizi en üstün canlı olarak yarattı, dünyaya Halifesi olarak gönderdi ve düzeni sağlama görevini bize verdi. Yanlış okumadınız, dünyadaki düzeni sağlama görevi bize verildi. İradesi olmayan hayvanlar, bitkiler bizim emrimize girdi. Çünkü biz Halifeydik. Halife. Halife ne demek?
Halife [(söyleniş: hali:fe) Köken: Ar]: Birinin yerine geçen kimse.
TDK Büyük Sözlüğü’ne göre halifenin anlamı bu. Arapöa kökenli, birinen yerine geçen kimse anlamına geliyor. Yani biz düzeni sağlamakla, hakim olmakla dünyada Allah’ı mı temsil ediyoruz? Evet, nöronların çalışmaya başladı. Durum aynen böyle. Daha detaylı bilgi istiyorsanız R. Şanal’ın Kuantum ve Kur’an  adlı kitabını tavsiye ederim.
Hal böyle iken, bizim yanlış yapmamız lazım. Son derece büyük bir sorumluluk. Akıllı canlılarız. Amma ve lakin ki irademiz de var. Bu özellik hakkında bakın Allah ne diyor:
“ Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” Ahzab, 72
Dağların almadığı bir sorumluluk, dağlarda yerde göklerde olmayan insanda olan bir şey. İnsan da bunu cahilliğinden dolayı zalimce kullanabiliyor. Bu özelliğiyle zalimlik yapabiliyor. Bu ayette geçen özelliğin irade olduğunu kanıtlayabilmek için bir başka ayeti okuyalım:
Göklerde ve yerde bulunan her canlı ve melekler büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler Üstlerinde olan Rab'lerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar” Nahl, 49-50
Aslında başka bir ayet daha vardı da bulamadım ama bundan da aynı sonuç çıkarılıyor. Melekler Allah’ın emri dışında hareket edemiyorlar demek ki iradeleri yok. Biz insanlar ise emir almadan kafamıza göre hareket edebiliyoruz. Demek ki bir üstünlüğümüz var. Halifelikle ilgili bir de ayet vereyim kafanıza tam otursun:
Bir zamanlar Rabbin meleklere: ‘Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım.’ demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: ‘Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamt ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.’ Allah şöyle dedi: ‘Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.’” Bakara, 30
Şimdi aslında bu ayetten daha bir sürü sonuç çıkarılıyor ama ben sadece konuyla alakalı kısımlarını anlatacağım. Melekler iradeleri olmadığı için sınanamazlar. Biz insanlar ise iradeli canlılar olduğumuz için sınanabiliriz. Allah bu ayette bizi sınayacağını söylüyor, melekler ise sınanmadıkları için bilmiyorlar. Sadece insanların Allah’a iman etmesi için yarattığını zannediyorlar. Halbuki Allah, “Bilmediklerinizi bilirim” derken bizleri sınayacağından bahsediyor. Halifelik kavramı oturduysa, yaratılış, cinler ve İblis’ten bahsedeceğim.
Cinler, bir diğer iradesi olan canlılardır.
Ey ağırlıklı ve onurlu iki toplum/ey insan ve cin toplulukları! Sizinle de meşgul olacağız.” Rahman, 31
Bu ayetten de anlayacağımız üzere ağırlıklı olarak nitelendirilen yani bir yükü, sorumluluğu olan iki toğluluk var: Cinler ve insanlar. Ancak cinler halife değildir, insanlar halifedir. Yaratılış gününde halife olan bizlere Allah secde ettirmiştir, “Yeryüzünde bana iman edeceksiniz ama insanların düzeninde uyum sağlayacaksınız. Düzenlerini bozmayacaksınız.” demiştir. Ama dakka bir gol bir, İblis denen cin secde etmemiş ve kibiri yüzünden, yani kendisini insandan daha üstün kılmak istediğinden Allah’a karşı çıkmış ve sonsuza kadar cehennemde bulunmak pahasına insanı şaşırtacağına yemin etmiştir. Daha sonra İblis’in peşinde diğer cinler de takılmış (irade) ve onlar da müşrik olmuştur (Allah’a şirk koşan).

Hani, biz meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!” Kehf, 50

O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.” Bakara, 34

Hani, meleklere: ‘Âdem'e secde edin!’ demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: ‘Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?’” Isra, 60

Dedi: ‘Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın.’” Araf, 16-17

Gördüğünüz gibi o an detaylı bir şekilde anlatılmış. İblis burnu büyüklük yapmış ve secde etmemiş. Sonra insan buna sebep olduğu için intikam duygusuyla, madem ben yandım herkes yansın mantığıyla, insanları şaşırtacağını söylemiştir.
Şeytanla İblis aynı şeyler değillerdir. Şeytan, lanetlenmiş, kovulmuş demektir. İblis’in yolundan gidenler, ona iman edenler şeytandır. Bu tanımı kafamızda netleştiren ayet budur:
İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar...” Enam, 112
Denmek istenen, şeytanın insanlardan da cinlerden de olabileceğidir.
Bu konular da kafamızda netlik kazandıysa esas konuya, insanların ve cinlerin nasıl kandığını öğrenmeye çalışalım:
Aslında Enam Suresi 112. ayette de diyor ama yine de gneiş çaplı ele almak istiyorum bu konuyu. Birbirine lafın yaldızlısını fısıldarlar demek, janjanlısını fısıldarlar demek. Yani aslında bu reklamlarda da kullanılan bir teknik. Gösterişli vaatler vererek kandırmak. Mesela bir banka reklamında “Olum acayip bi kredi çıkarttık, bi veriyoruz 100 sene sonra ödemeye başlıyosun hemi de 0.1 faizle. Çünkü biz çok iyi niyetli insanlarız” anlamına gelen şeyler duyuyoruz. İşte aynısını şeytan ve İblis kullanıyor. “Sen bana iman et ki Allah senin de benden olacağını görsün. Sen de daha çok adam topla ki kıyamet geldiğinde biz yenmiş olalım. Böylece Allah da bizim yendiğimizi görüp cehennemi filan ortadan kaldırsın. Sen bunları yaparken ben de senin ihtiyaçlarını karşılayım, şöyle şöyle ayin yap acayip zevk alıcaksın.” gibisinden vaatler/vesveseler vermekte. Şimdi ben böyle yazdım da, siz de kanmayın bu vaatlere. Okuyunca çok mantıklı geliyor değil mi? Ama unutmayın, Allah hiçbir zaman yenilmez. Galip’tir o. 1 kişi bile mümin kalsa yeterlidir. Bunun için
Allah buyurdu: ‘Çık oradan. Yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım.’”  ayeti açıklayıcı olur. Yani Allah böyle bir şey yapmayacak ki İblis de bunu çok iyi biliyor. Ama ben yanacaksam herkes yanacak diyerek insanlardan intikamını alıyor. Bunun için lafın yaldızlısına kanmayın a dostlar.
İblis’e karşı olun. Onun yolundan gidenleri uyandırmaya çalışın. Aydınlatın onları, illimunate edin ahaha şaka yav. Fiziksel olarak yapmayın, zihinsel olarak yapın bu savaşı.(Blogun şifrelenmiş isminin ne olduğunu anladınız mı şimdi?) Mümin olmaya gayret gösterin, Allah’ın yolundan sapmayın. İblis’in kibrine ortak olmayın. İnanın, ibadet edin, dua edin. Bunlar kötü şeyler değil, tam tersi içinizi rahatlatacak, korkunuzu alacak şeyler. 
Kendinize iyi bakın, sevgilerimle
NOT: Bir dahaki yazı cin çarpması, cinin musallat olması ve merak edilen “bedenin ele geçirilmesi” ile ilgili olacak.
NOT2: Sen yapıyor musun diyenlere: Elbet 4/4'lük bir mümin değilim. Namaz kılmıyorum, küfür ediyorum. Bunları düzeltmem gerek. Allah'a yakın olmaya çalışmaya çalışıyorum o kadar.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Türk Şarkıcılar ve İllimunati

Selamlar kankitolar,
Bugün biraz Türk şarkıcılarının illimunatiyle ilişkilerinden bahsetmek istiyorum. Tespit edebileceğim kadar anlatacağım, siz daha fazla şeyler bulursanız söylersiniz.

Öncelikle şunu belirteyim, bizim millet diğer milletlere göre kültürüne daha sadık bir millet olduğu için (gün geçtikçe yozlaşsak da) öyle Amerika’daki gibi her şarkıcı örgüt üyesi değil/örgütle ilişkisi yok. Ya da var da pek belli etmiyolar.
İlk dikkatimi çeken şey birinin bi yerdeki bi yorumuydu sanırım, Sertab Erener’in Eurovision şarkısının sonundaki bedenleriyle oluşturdukları figürdü.



Yani bu figürün artık çok da anlatılacak bir yanı yok herhalde. Zaten artık kanıtlamak için uğraşmayacağım, yeni şeyler araştıracağım. Açık açık bedenlerle üçgen oluşturulmuş, Sertab Erener de kolları ve kafası ile kocaman bir tek göz oluşturmuş.

Duman grubunun en ünlü şarkılarından birisi olan Aman Aman’ın klibinde araba içinden çekim yapıldığı sırada camda niyeyse böyle bir yansıma beliriyor:

Duman grubu çıkar çıkmaz patlama yaptı, içki içen uyuşturucu kullanan sayısını artırdı. Sertab Erener hep ünlüydü, hala ünlü ve sanırım hep de ünlü kalacak. Kadın eşek gibi anırsa ama daha düzgün bir melodi verse “Helal valla kadın süper söylüyor” diyecek bir hayran kitlesi var. Bazı şeyler insanı şüphelendirmiyor değil.

Şimdi diyeceğim şeylere belki bazılarınız kızacak ama ben söylemeden edemeyecem. Ben açıkçası Mustafa Ceceli’nin sesinin herhangi bir şarkısına yettiğini düşünmüyorum. Özellikle Yağmur Ağlıyor diye bir parçası vardı sanırım, orada adama bi şey olacak diye korkuyorum. Sesi en fazla bir liseli grubun solistinin sesi kadar güzel olabilir. Ha güzellik görecelidir, beğenen vardır bilemem. Ama gerçekten ben bu adamın güzel bir sesi olduğunu düşünmüyorum. Mustafa Ceceli, özellikle Limon Çiçekleri’nden sonra bayağı bir ünlendi, albümleri çok sattı, her yerde görmeye duymaya başladık. Sonra Tenlerin Seçimi şarkısının klibine denk geldim. Arada bir bir abajuru gösteriyordu kamera, üstünde bir işaret vardı. Ya dedim, bu işareti ben bi yerden tanıyorum. Sonra bir sahnede abartı belirgin oldu o zaman dank etti kafama.
Horus’un gözü la bu! Açık açık, bağıra bağıra koymuş adam onu oraya.

Şimdilik diyeceklerim bu kadar, daha sonra umarım daha çok şey anlatabilirim. Bunları facebookta bilmemnerde paylaşırsanız daha iyi olur, daha çok yayılırız.
Sağlıcakla kalın,

17 Mayıs 2011 Salı

Londra 2012 Olimpiyatları ve NWO Kartı

Selamlar,
Sikkofield abinin blogunda gördükten sonra aklıma takıldı şu tekgözlü maskotlar falan. Ben de sinir oldum azıcık araştırayım dedim. İlginç şeyler çıktı paylaşayım.

Şimdi hatırlarsanız şöyle bi kart vardı “Combined Disasters” diye:

Bu kartın Japonya depremiyle ilgisi olduğu düşünülüyodu. Çünkü yıkılan saat kulesi Japonya’dakine çok benziyordu. Saatte akrep 3’e çok yakın bi yerde duruyor, yelkovan ise 11 de. Japonya depremi 11 Mart’ta oldu. Yani 11 03. E tabii adamlar ayı başa alarak yazıyor. Al sana 3 11. Böyle diyince millet bana “Beyaz’daki Hamit gibi olmuşun” diyo ama öyle. 94 yılında basılan kart nereden biliyor bunları? Hepsi tesadüf mü? Permütasyonla i-l-l-i-m-u-n-a-t-i harfleri yan yana mı geldi tesadüfen bu kelimeyi oluşturmak için? Hey Allah’ım ya..
Neyse konuyu saptırmayalım, bu kartın böyle bi gizemi vardı. Şimdi bu saat kulesinin bir benzeri de Londra’da bulunmakta. Hatta bu saat kulesi çok meşhur, Doctor Who’da zırt pırt çıkıyor “Big Ben”. Şimdi bu karta baktığımda zekamdan mı kaynaklı bilmiyorum, pek bi sonuç çıkaramadım. Yelkovanla akrep aslında tam belli olmadığından saat 14.55 gibi de duruyor, 11.12 gibi de duruyor. 11.12 mantıklı gibi gelse de olimpiyatlar yazın yapılacağından yine tutmuyor. Bi şey var ama uğraşsak buluruz bence.
Neyse esas olay karttaki önde duran elemanların kıyafetlerinin renkleri: Beyaz, yeşil, sarı, mavi ve kırmızı değil mi? Gelin bi de olimpiyat halkalarının rengine bakalım.

Allah Allah tesadüfe bak ya? Arkadaki elemanlar renksiz, öndekiler renkli hem de bu renklerle aynı renkte.

Michael abinin blogunda görmüşsünüzdür, ucubik iki tane maskotu var bu olimpiyatların ve niyeyse ikisi de tek gözlü. Şu ana kadar olimpiyatlar için hep hayvanlar kullanıldı maskot olarak. Ne diye bu ibişleri seçtiler ki? Niye tek gözlüler? Şirin gibi tanıtsalar da hiç şirin değil. Canavar la bunlar!

Bir de olimpiyat stadı var ki. Mükkemmel tasarlanmış. Hele şu ışıklara bak sen, üçgen üçgen. ÜÇGEN. O kadar şekil varken insan niye stadyumun ışıklarını üçgen şeklinde yapar ki? Şimdi ben çok iyi bilmiyorum daha mı iyi aydınlatır daha mı kötü aydınlatır ama şu ana kadar en meşhur stadlarda hiç bu tip bir ışıklanırma kullanılmamıştı? İnsanoğlu o kadar teknolojiyi buldu, uzaya çıktı da bulunmadık bi stad ışıkları mı kaldı? Afedersiniz her kuşu uçurduk da bi leylek mi kaldı?

Sevgili dostlar bunlardan bukadarcık bahsettim, yeterli olduğunu düşünüyorum zira başka açıklanacak pek bir şeyi yok. Bir dahaki yazım (nekst epizod) Türk şarkıcıları ve illimunati ile ilgili olacak. Bi kaç bi şey var onları göstericem.
Sağlıcakla kalın,
NOT: Sonradan aklıma geldi: Şu sevimsiz maskotların tanıtıldığı çizgi-reklamda emekli olan bi emmi var, kutlama yaparlarken şöyle bi boruyu imzalatıyolar ve borudaki rakamlar ahanda bunlar:
Rakamları okuyamıyorsanız: 060705. 9-11 rakamlarının hikayesini biliyorsunuzdur diye tahmin ediyorum, bilmiyorsanız http://michaelsikkofield.blogspot.org 060705 i (tarih herhalde bu ama niye böyle bi tarih çok saçma) 911 sayısına böldüğünüzde (farketmez isterseniz 9.11e bölün) ilk rakamlar 666 çıkıyor. İsterseniz hesap makinenizden hesaplayın.   66.635565312843029637760702524698 diye bi şey çıkıyor.   Bu da mı tesadüf?

15 Mayıs 2011 Pazar

İllimunati'nin Kur'an'daki Kanıtları

Sevgiler dostlar,
Bu blogu açmamın esas sebebini ilk yazımda açıklamıştım. İllimunati denen örgütün kanıtlarını Kur’an’da bularak sizlerle paylaşmak ve kafanızdaki soru işaretlerini gidermek benim esas amacımdır. Bu yüzden bu yazımda İllimunati’nin varlığını kanıtlayan en belirgin ayetleri paylaşacağım.

Bu tür delilleri ilk olarak Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisinde içinde “aydınlık” kelimesi geçen sureleri okurken farketmiştim. Sonra bu merakım başladı ve Kur’an’da bu tür delliler ve mücadele yolları ile ilgili türlü araştırmalara başladım.
İşte bu surelerden biri olan Cin Suresi’ne de bu şekilde denk geldim. Okuduklarıma ilk başta çok şaşırdım. Gözlerim faltaşı gibi açıldı, korktum, beynimde fırtınalar koptu. Hakikaten böyle bir örgüt vardı. Hayatım boyunca en güvendiğim tek şey olan Allah ve kitabı Kur’an açık açık bahsediyordu işte önümde. Niye bu kadar şaşırdığımı anlamanız için işte size Cin Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım,
1.         De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: 'Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik." 

 2.        "Doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız."        

 3.        "Rabbimizin adı/kudreti/işi/gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."        

 4.        "Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş."   

 5.        "Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."   

 6.        "Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı."        

 7.        "Onlar, tıpkı sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi asla diriltmeyeceğini/peygamber göndermeyeceğini sanmışlardı."

 8.        "Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."          

 9.        "Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur."   

 10.      "Doğrusu, bilmiyoruz, yeryüzündeki şuurlulara şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için doğru ve güzel olanı mı istemiştir."  

 11.      "Şu da bir gerçek ki, bizden hayra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz."      

 12.      "Ve biz şunu sezdik: "Biz yeryüzünde Allah'ı asla âciz bırakamayız; kaçarak da onu âciz bırakamayız."           

 13.      "Biz, doğruya ve güzele kılavuzlayanı dinleyince, ona inandık. Rabbine inanan kişi ne hakkının eksik verilmesinden korkar ne de tecavüze uğrayıp kuşatılmaktan."  

 14.      "Nihayet, bizden Allah'a teslim olanlar da var, haksızlığa sapıp çizgiden çıkanlar da var. Allah'a teslim olanlar, işte onlar, doğruyu ve hayrı aramışlardır.

 15.      "Haksızlığa sapanlar ise cehenneme odun olmuşlardır." 

 16.      Eğer yolda, kıvamında yürüselerdi, onları bol bir su ile suvarırdık,        

 17.      Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden/Kur'an'dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.  

 18.      Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın/Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın.         

 19.      Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı.        

 20.      De ki: "Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam."        

 21.      De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim."    

 22.      De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam!"           

 23.      "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Uzun süre orada kalacaklardır.        

 24.      Sonunda, onlar kendilerine vaat edileni gördüklerinde, yardımcı bakımından daha zayıf kim, sayı bakımından daha az kim, bileceklerdir.      

 25.      De ki: "Bilmiyorum, size vaat edilen şey yakın mıdır yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır?"

 26.      Gaybı bilendir O. Gaybı konusunda hiç kimseyi yardımcı yapmıyor.      

 27.      Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür.

28.            Ki onların, Rablerinin elçiliklerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıya bağlamıştır.
Sadakallahülazim.
Bu arada boy abdestiniz vardı inşallah, günaha girmeyin hehe. Neyse sureye gelirsek, okuduğunuz gibi bayağı bayağı cinlerle insanların birlik olup “beyinsiz” diye tarif edilen İblis’in peşinden gittiğinden bahsediliyor. Cinlerin ayrıldığını, bir kısmının Allah’ın koyduğu kurallara uyarken diğerleri ise yanlışa saptığını söyleniyor. Hatta dikkat ederseniz başında “De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle söylediği bana vahyolundu:...” deniyor. Yani bu mümin cinler yine kural ihlali yapmıyor, bir insanla iletişime geçmiyor (ki Hz. Muhammed [S.A.V] cinlerin de peygamberiydi). Allah’a iletiyorlar, Allah da Cebrail aracılığıyla peygamberine iletiyor.
“Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı.” Ayeti zaten aslında her şeyi açıklamakta. Eğer Sikkofield’in blogunu okuduysanız, orada Reptilian Teranesi başlıklı yazılarda cinlerle insanların nasıl bir iş birliği içinde olduğunu görebilirsiniz. Benim de bir önceki yazımda bahsettiğim “Ye’cüc ile Me’cüc” işte bu iki müşrik kavimdir.
Allah'a bir de cinleri/gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysaki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O'nun! Onların nitelemelerinin ötesindedir O!” Enam, 100
Bakın size bir başka delil. Biliyorsunuz ki İblis cinlerdendir. İblis’e iman edenler (insan ve cin toplulukları) anlatılıyor.
İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla başbaşa kalsınlar” Enam, 112
Birbirine lafın yaldızlısını fısıldarlar demek birbirlerini gösterişli, süslü vaatlerle kandırırlar demektir. Yani cin şeytanlar, insanların bir kısmına büyük ihtimalle dünyevi zevklerle ilgili vaatler vererek kendi yanlarına çekiyor ve onları da şeytan yapıyor.
Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: ‘Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz.’ Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: ‘Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik.’ Buyurur ki: ‘Barınağınız ateştir. Allah'ın dilediği zamanlar hariç orada süreklisiniz.’ Senin Rabbin Hakîm'dir, Alîm'dir.” Enam, 128
Esas olay burada bitiyor işte. Bu ayet besbelli İblis’in peşinden giden cinlerin ve insanların birlikte iş yaptığını, birlikte olduğunu söylüyor. Yani bir grup, bir örgüt içindeler. İllimunati’nin esas kanıtı işte bu ayettir. Bu ayetleri görüp de daha hala şüphesi kalan olmamalı bence. Niye? Yav apaçık cinlerin bazılarının insanların bazılarını saptırdıkları yazıyor! İnsanlar ise inkar etmek yerine, ukala ukala birbirlerinden yararlandıklarını söylüyor! Zaten bu kaşınan topluluğun hakettiği yer cehennemin ta kendisi olacaktır. “Allah ne keder ecimesiz yeeeaa” diye yırtınan çakma ateistler, biri size söz verip de sonra o sözü bozup, kurallarınıza uymayıp sonra da niye böyle yaptın diyince “sanane biz iyiydik” gibisinden cevaplar verse sen de cehenneme atmaz mısın? Atarsın. Konuşma bence, klavye başından ateistlik olmuyor.
Bu ayetle ilgili bir başka nokta da, pek önemli gözükmese de, ayet numarasının 128 olması. İllimunati denen örgütten bu kadar açık bahseden ayetin numarasındaki rakamları toplayınca örgütün en sık kullandığı rakam ortaya çıkıyor! Yani 1+2+8=11! Vay anasını sayın seyirciler diyor ve devam ediyorum:
Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler.” Enam, 130
Bu ayette de dünyevi zevklere nasıl kandıkları anlatılıyor. Demek ki şeytan dünyevi zevkleri kullanarak kandırıyor. Günümüzde de bu böyle değil mi? İllimunati kendi adamına parayı da basıyor, seksini de yaptırtıyor, şöhreti de veriyor falan filan. Bu da onların “süslü vaatleri” olsa gerek.
“Hani, biz meleklere ‘Âdem'e secde edin’ demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!” Kehf, 50
İki saattir anlattığımın temeli burada yatıyor. Kompleksli İblis, kendisinin daha üstün olacağını düşünerek gaflete düşüyor ve sırf bunu kanıtlamak pahasına yaratıcısı olan Allah’a karşı çıkıyor. Onun yeri cehennem olacak, ve ona uyanların.
İşte dostlar, bu noktada üzerimize bir yük düşüyor. Biz, İblis’in bu düşüncesini haksız çıkarmak için onun yoluna girmemeli, ona kanmamalıyız. Mastürbasyonu da azaltın lütfen. Şeytan uymayalım, uyanları uyaralım. Basit meseleler için kavgaya tutuşmayalım. Günümüz yaşamı ne kadar stresli olursa olsun daha az hata yapmak için sakin olmaya çalışalım. Allah çalışanı her zaman sever, yardımcı olur. Unutmayalım, Allah hazinelerini ardına kadar açmış durumda, kullanması gereken bizleriz. Sabır desen sonsuz kadar var Allah’ta, sana veriyor tepe tepe kullan diye. Lütfen artık uyanalım, bu tür tuzaklara düşmeyelim, biz üstün varlıklar olalım-yaratılışımıza uyalım. Kötü düşünceler gelirse Nas – Felak okuyun geçer.
Haydi sağlıcakla kalın,
NOT: Kanıtlamak için o kadar ayet yazdım, artık inanın. Uyanın böyle bir örgüt var ve aktif. Gün geçtikçe daha da tehlikeli oluyorlar. Allah rızası için uyanın ve inanın.